Çağlayan Mah. Vatan Cad. No:79 K:3 D:19 Kağıthane / İstanbul
Pzt - Cm: 07:00 - 18:00
Marka; en basit tanımıyla, bir işletmenin (gerçek ve tüzel kişi) mal veya hizmetlerinin bir başka işletmenin mal veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlayan her türlü işaretler bütünüdür. Markanın fonksiyonlarından biri köken belirtmektir. Diğer bir ifade ile marka, bir mal veya hizmet üzerinde bulunan marka, tüketiciye, o mal veya hizmetin kim tarafından sağlandığı konusunda bilgi vermektedir. Bu fonksiyonu ile marka, bir ticari işletmenin, tüketiciye verdiği ilk mesaj olup ticari işletmenin en önemli mal varlıklarından biridir.
Evet. Marka ve patent kavramları birbirleri ile sıklıkla karıştırılmakla ve birbirleri yerine kullanılmakla birlikte esasen bu iki terim bambaşka fonksiyonları olan iki ayrı sınaî mülkiyet hakkını ifade etmektedir. Marka, bir işletmenin mal veya hizmetlerinin bir başka işletmenin mal veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlayan bir işaret iken; Patent, tekniğin bilinen durumunu aşan ve sanayiye uygulanabilir olan buluşları korumaktadır. Marka da Patent de kendi yasal mevzuatları çerçevesinde, Türk Patent tarafından tescil edilmektedir. Bu sebeple de terminoloji açısından, “ismi patentlemek” terimi sıklıkla yapılan bir yanlıştır. Doğrusu “markayı tescil ettirmek” olmalıdır.
Marka olabilecek işaretler ile ilgili olarak genel bir sınırlama bulunmamaktadır. 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu uyarınca, ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla, kişi adları dahil, özellikle sözcükler, şekiller, harfler, sayılar, renkler, sesler, malların biçimi veya ambalajları gibi çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayımlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işaret, marka olarak seçilebilmekte ve tescil edilebilmektedir. Burada en önemli kriter, marka olarak kullanılmak istenilen işaretin, markanın fonksiyonunu yerine getirebilecek olmasıdır. Diğer bir ifade ile bir işletmeye ait mal veya hizmetleri bir başka işletmeye ait mal veya hizmetlerinden ayırt edebilme niteliği haiz olmasıdır. Çoğunlukla marka olarak seçilen işaretler, kelimeler ve/veya logo gibi figüratif unsurlar ise de; esasen ayırt edici niteliği haiz olmak koşuluyla, marka olarak tescil edilebilecek işaretler konusunda, biçimsel olarak bir engel bulunmamaktadır. Marka denince, akla ilk gelen işaretlerin, kelimeler ve logolar olmasının sebebi, bunların markanın en sık rastlanılan türleri olmasıdır. Oysa gerek yasal mevzuatın ifadesinden gerekse uygulamadan marka olarak seçilen işaretlerin bunlar ile sınırlı olmadığı görülmektedir. Örneğin, NOKIA firmasına ait telefon melodisi de marka olarak korunmaktadır, zira bu melodi NOKIA markalı cep telefonları ile özdeşleşmiş olup bu telefonları diğer firmalara ait telefonlardan ayırmaktadır. Bunun gibi ürün şekilleri de marka olarak tescil edilebilmektedir. Örneğin COCA COLA firmasına ait şişe tasarımı, tescilli bir marka olarak korunmaktadır. Ayırt edici nitelik, bazı işaretler bakımından ilk andan itibaren mevcut iken; bazı işaretler bakımından bu ilk anda değil de belli bir kullanım süresinden sonra söz konusu olabilmektedir. Ancak bu durum, ilk başta ayırt edici niteliği daha düşük olan bir işaretin de marka olarak tescil edilemeyeceği anlamına gelmemektedir.
Bir firma ürün ve hizmetlerinin üzerinde kullanacağı markayı oluşturma aşamasında markanın yeterince ayırt edici olması, markanın tescil edilmek istenildiği mal ve hizmet bakımından tanımlayıcı olmaması ve/veya yanıltıcı olmaması hususlarına dikkat etmelidir. Belli bir mal ve/veya hizmet grubu bakımından tanımlayıcı olabilecek olan bir işaret, farklı mal ve/veya hizmet grubu bakımından ayırt edici niteliği haiz bir işaret olarak kabul edilebilir. Örneğin, meyve-sebze malları için, ELMA, ARMUT vb. kelimelerin tescil edilebilmesi mümkün değil iken; bu kelimelerin bilgisayarlar gibi tanımlayıcı olmadığı başka ürün ya da hizmetler için marka olarak tescil edilebilmesi mümkündür. Tanımlayıcılık ve yanıltıcılık bakımından ince bir çizgiye dikkat edilmesi gerekmektedir. Zira bir işaret, bir mal ve/veya hizmet grubu bakımından tanımlayıcı değilse de yanıltıcı olabilmektedir. Örneğin, ELMA, ARMUT vb. kelimelerin, gazlı meşrubatlar bakımından tanımlayıcı olduğunu söyleyebilmek mümkün değil ise de bu ibareler gazlı meşrubatların içeriği hakkında izlenim verebilecekleri gerekçesiyle yanıltıcı olabilir. Bu sebeple, marka seçerken, tescil edilmek istenilen mal ve/veya hizmet grubunun özelliklerinin dikkate alınması ve bunlardan mümkün olduğunca uzaklaşılması tavsiye edilmektedir. Bunların yanı sıra, marka tescil başvurusu yapmadan ve markayı kullanmaya başlamadan önce marka benzerlik araştırması yapılması, diğer bir ifade ile tescil edilmek istenilen markanın aynısının veya benzerinin bir başkası adına tescilli olup olmadığı veya bir başkası tarafından kullanılıp kullanılmadığının kontrol edilmesi de önerilmektedir. Zira aksi halde, istemeden de olsa, bir başkasının marka hakkının gasp edilmesi ve/veya başka birine ait markaya tecavüz edilmesi söz konusu olabilmektedir. Benzerlik araştırması, Türk Patent ve Marka Kurumu (TÜRKPATENT)’nun resmi internet sitesi üzerinden yapılabileceği gibi bu konuda hizmet veren firmalardan destek alınarak da yapılabilir. Bu noktada genel olarak yanlış bilinen bir husus da yurt dışında başkası adına tescilli olan markaların, henüz Türkiye’de tescil edilmemiş olması sebebiyle, Türkiye’de bir başkası tarafından tescil edilebileceği düşüncesidir. Ancak her ne kadar, Marka Hukuku’nda ülkesellik ilkesi temel kabul gören prensip ise de özellikle yurt dışında tescilli orijinal bir ibarenin Türkiye’de bir başkası adına tescili engellenebilmektedir.
Marka kullanımı için marka tescili zorunlu değildir. Tescilsiz bir marka da Türk Ticaret Kanunu’nu haksız rekabet hükümlerine göre korunur. Ancak marka tescili marka sahibine, 6769 sayılı Kanun hükümlerinden yararlanma imkânı sağlar ve markanın tescil edildiği mal ve hizmetler kapsamında üçüncü kişilere karşı haklarını korumada kolaylık ve öncelik tanır. Marka tescilinin önemi, özellikle markalarının, izinsiz olarak, üçüncü kişiler tarafından tescil edilmesinin engellenmesini sağlamak bakımından kendini gösterir. Bunun yanı sıra, tescilli marka sahibi, markasının, üçüncü kişilerce, izinsiz olarak kullanımını engellemek konusunda, markasını tescil ettirmemiş bir işletmeye oranla, çok daha avantajlı hükümlerden faydalanacaktır.
Marka kullanımında farkında olmadan üçüncü kişilerin haklarını gasp etmek gibi herhangi bir sorunla karşılaşmamak için, marka kullanımının marka başvurusunun Resmi Marka Bülteninde yayınından itibaren 2 aylık askı süresinin sona erip herhangi bir itiraz söz konusu olmaması durumunda başlanması tavsiye edilmektedir.
Marka tescil başvurusu, tescil konusunda tek yetkili merci olan TÜRKPATENT’e, uygun şekilde doldurulmuş marka başvurusu formu ve resmi başvuru ücretinin Türk Patent hesabına yatırıldığını gösteren dekontun sunulması ile yapılır. Marka tescil başvurusu, doğrudan TÜRKPATENT’e yapılacak başvuru ile olduğu gibi posta yoluyla da yapılabilmektedir. Ayrıca Türk Patent, elektronik imza sahiplerine, elektronik ortamdan başvuru yapma imkânı da tanımaktadır.
Türk Patent nezdinde, marka başvurusu yapabilmek için mutlaka tüzel bir kişiliğe sahip olunması gerekmemektedir. Buna göre, Türkiye’de ikamet etmekte olsun ya da olmasın tüm gerçek ve tüzel kişilerin marka tescil başvurusunda bulunabilmesi mümkündür. Türkiye’de yerleşik gerçek ve tüzel kişilerin, marka tescil başvurusunu, mutlaka bir vekil aracılığı ile yapılması gerekli değildir. Ancak, Türkiye’de yerleşik olmayan gerçek ve tüzel kişilerin, marka tescil başvurusu dâhil, Türk Patent nezdindeki her türlü işlemlerini, Türkiye’de yerleşik yetkili vekiller aracılığı yapmaları gerekmektedir.
Rüçhan Hakkı; Paris Sözleşmesi’ne taraf olan ülkelerden herhangi birinde daha önceden marka başvurusunda bulunulması ile birlikte başvuru sahibinin Türkiye’de yapacağı marka başvurusunun ilk başvuruya dayandırarak kendisinden önce yapılmış olan marka başvurularının önüne geçmesini sağlayan “Öncelik” hakkıdır. Bu haktan yararlanılabilmek için rüçhan talep edilen marka başvurusunun yapıldığı ülkedeki başvuru tarihinden itibaren 6 ay içerisinde başvurunun yapılmış olması ve başvuru tarihinden itibaren 3 ay içerisinde de bu başvuruyu kanıtlayan rüçhan belgelerinin sunulması gerekmektedir.
Marka tescil başvurusu yapılırken; – Tescil başvuru formunda yer alan bilgilerin tam ve eksiksiz olarak doldurulması, – Marka örneğinin belirgin ve okunaklı olması, – Markanın tescil edilmek istenildiği mal ve hizmet listesinin tam ve doğru şekilde yazılması, – Tescil başvurusu için öngörülen ücretlerin TÜRKPATENT’in hesabına yatırılması gerekmektedir.
Marka tescil başvurularında, Dünya çapında pek çok ülkede, ortak olan kullanılan bir sınıflandırma sistemi uygulanmaktadır. Bu sınıflandırma sistemi, Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü tarafından geliştirilmiş olup “Markaların Tescili Amacıyla Mal Ve Hizmetlerin Uluslararası Sınıflandırılmasına İlişkin Nis Anlaşması (Nis Anlaşması)” ile üye ülkeler tarafından kabul edilmiştir. Türkiye de, Bakanlar Kurulu’nun 95/7094 sayılı, 12 Temmuz 1995 tarihli kararı uyarınca Nis Anlaşmasına taraf olmuş ve malların ve hizmetlerin sınıflandırılması için Nis Anlaşmasını uygulamaya başlamıştır. Hâlihazırda Türk Patent nezdinde, 2016/2 sayılı Mal ve Hizmetlerin Sınıflandırılmasına ilişkin Tebliğ uygulanmaktadır. Mal ve hizmetlerin sınıflandırılması, esas olarak marka tescil kapsamında yer alması istenilen mal ve hizmetlerin sistematik bir şekilde belirlenmesini amaçlamakta ve başvuru sahiplerine yol göstermektedir. Marka başvurusu yapılırken, mutlaka sınıflandırma kapsamında belirlenmiş olan tanımların kullanılması gerekmemektedir. Başvuru sahibi, markasının kullanılacağı mal veya hizmeti, özelliklerine göre kendisi tanımlayıp sınıflandırmada yer alan ilgili sınıf altında belirtebilir.
Evet. Türk Patent, marka tescil başvurularını öncelikle şekli bir incelemeden geçirir ve sunulan evrakın eksiksiz olması halinde veya eksik evrakların tamamlanmasından sonra; bu kez de tescil ettirilmek istenilen markanın, tescil edilebilirlik kriterlerini taşıyıp taşımadığı konusunda bir inceleme yapar. TÜRKPATENT’in yapmış olduğu bu inceleme, mutlak ret sebeplerine dayanan ön inceleme olarak adlandırılır. Buna göre, Türk Patent, – Marka olarak tescil edilmek istenilen işaret, ayırt edici nitelikte değilse, – Marka olarak tescil edilmek istenilen işaret, daha önce, aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetle ilgili olarak tescil edilmiş veya daha önce tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer ise, – Marka olarak tescil edilmek istenilen işaret; ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin yapıldığı zamanı gösteren veya malların ve hizmetlerin diğer karakteristik özelliklerini belirten işaret ve adlandırmaları münhasıran veya esas unsur olarak içermekte ise, – Marka olarak tescil edilmek istenilen işaret; ticaret alanında herkes tarafından kullanılan veya belirli bir meslek, sanat veya ticaret grubuna mensup olanları ayırt etmeye yarayan işaret ve adları münhasıran veya esas unsur olarak içermekte ise, – Marka olarak tescil edilmek istenilen işaret; malın özgün doğal yapısından ortaya çıkan şeklini veya bir teknik sonucu elde etmek için zorunlu olan, kendine malın şeklini veya mala asli değerini veren şekli içeren işaretlerden ise, – Marka olarak tescil edilmek istenilen işaret; mal veya hizmeti niteliği, kalitesi veya üretim yeri, coğrafi kaynağı gibi konularda halkı yanıltacak nitelikte ise, – Marka olarak tescil edilmek istenilen işaret; Devlet arması, Devletin resmi kurumlarına ait arma, logo vb. işaretleri içermekte ise ve bu kullanım için yetkili mercilerden izin alınmamış ise, – Marka olarak tescil edilmek istenilen işaret; kamuyu ilgilendiren, tarihi, kültürel değerler bakımından halka mal olmuş ve ilgili mercilerin tescil izni vermediği diğer armalar, amblemler veya nişanları içermekte ise, – Marka olarak tescil edilmek istenilen işaret, Tanınmış bir marka ile aynı olup sahibinden izin alınmamış ise, – Marka olarak tescil edilmek istenilen işaret, dini değerleri ve sembolleri içermekte ise, – Marka olarak tescil edilmek istenilen işaret, kamu düzenine ve genel ahlaka aykırı ise, marka tescil başvurusunun reddine karar verebilmektedir. Öte yandan, Türk Patent, yapılan ilk incelemede dikkate almamış olduğu bazı mutlak ret sebeplerinin varlığını, daha sonra ve marka henüz tescil edilmeden önce yapmış olduğu bir incelemede fark ederse, bu aşamada dahi marka başvurusunun reddine karar verebilir.
Evet. Bir marka başvurusunun Türk Patent tarafından mutlak ret sebeplerine dayalı olarak yapılan ilk incelemeyi geçmiş olması; tescil edilmek istenilen markanın, marka olma niteliği bakımından bir engeli bulunmadığını göstermektedir. Ancak söz konusu marka başvurusuna karşı, 3. kişiler tarafından öncelikli haklarına dayanılarak itiraz edilmesi mümkündür. 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 18. maddesine göre, Türk Patent tarafından yapılan şekli inceleme ile mutlak ret sebeplerine göre yapılan incelemeyi geçen markalar, Resmi Marka Bülteni’nde yayınlanır ve marka başvurusunun Bülten’de yayımından itibaren, iki ay içerisinde, üçüncü kişiler tarafından marka başvurusuna karşı itiraz edilebilmesi mümkündür. Üçüncü kişiler tarafından yapılacak itirazda, özellikle, TPE tarafından, kendiliğinden dikkate alınması mümkün olmayan ve üçüncü kişilerin, tescil edilmek istenilen marka üzerinde sahip oldukları öncelikli haklar öne sürülmektedir. Ancak bunun yanı sıra, TPE tarafından yapılan ön incelemede, gözden kaçmış olduğu düşünülen, mutlak ret sebeplerinin de öne sürülebilmesi söz konusu olabilmektedir.
Evet. 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 5’inci maddesi uyarınca önceki marka sahibinin başvurunun tesciline muvafakat ettiğini gösteren noter onaylı belgeyi TÜRKPATENT’e sunması ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer olan iki markanın, aynı veya aynı tür mal ve hizmetler üzerinde tescili mümkündür.
Evet. “Aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer marka” kavramı, mutlak ret sebepleri arasında düzenlenmiş olup bununla daha ilk bakışta birbirlerinden ayrılması mümkün olmayan markalar ifade edilmektedir. “Benzer marka” kavramı ise, aralarındaki benzerlik ilk bakışta anlaşılabilecek kadar güçlü olmayan, fakat benzer veya ilişkili mallar üzerinde kullanılması halinde, tüketici nezdinde karıştırılma ihtimaline yol açabilecek nitelikte olan markaları ifade etmek için kullanılmaktadır. Bir marka başvurusu, Türk Patent nezdinde tescilli veya daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile “Aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer ” bulunmayarak, mutlak ret sebeplerine dayalı olarak yapılmış olan ilk incelemeyi geçmiş olsa bile; önceki marka sahibi, marka başvurusun, Resmi Marka Bülteni’nde ilanı sonrasında, söz konusu marka başvurusunun kendi markası ile benzer olduğu gerekçesiyle reddini talep edebilmektedir.
Evet. Markalar Dairesi Başkanlığı’nın vermiş olduğu kararlar aleyhine, kararın tebliğinden itibaren 2 aylık kesin süre içerisinde, Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’na itiraz edilmesi mümkündür. Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararları, idari aşamada kesin nitelikli kararlar olup bu kararlara karşı, ancak tebliğden itibaren, 2 aylık kesin süre içerisinde, Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi nezdinde karar iptal davası açılabilmesi mümkündür.
Marka başvurusu tescil işlemleri evrakların tam olması ve başvurunun redde veya itiraza konu olmaması durumunda yaklaşık olarak bir yıl içinde sonuçlandırılmaktadır. Tescil edilen bir markanın koruma süresi başvuru tarihinden itibaren 10 yıldır ve bu süre sonunda markanın koruma süresi, yenileme ücretinin ödenmesi ile birlikte 10’ar yıllık dönemler halinde sınırsız olarak yenilenebilir.
Marka tescili, kural olarak, yalnızca, tescil kapsamında yer alan mal ve hizmetler ile sınırlı koruma sağlamaktadır. Buna göre, aynı markanın, farklı mal ve hizmetler üzerinde farklı işletmeler adına tescil edilmesi veya kullanılması mümkündür. Bunun tek istinası, tanınmış markalar bakımından düzenlenmiş olup toplumda tanınmışlık düzeyine erişmiş bir markanın aynısı veya benzerlerinin, aynı mal ve hizmetler üzerinde olduğu kadar farklı mal ve hizmetler üzerinde tescil edilmesi de mümkün değildir.
Tanınmış marka, kesin tanımı olan bir kavram olmayıp bu konuda farklı tanımlar ve farklı seviyeler bulunmaktadır. Tanınmış markadan bahsedebilmek için, mutlaka bir markanın Dünya çapında tanınmış marka olması gerekmemektedir. Bir marka, Dünya çapında tanınmış bir marka olmasa da, koruma talep edilen ülkede, markanın tescil edilmiş olduğu mal ve hizmet ile ilişkili kesim tarafından bilinmekte ise, bu markanın da tanınmış marka olduğu kabul edilmektedir. Bir markanın tanınmışlık düzeyinin tespitinde aşağıdaki unsurlar dikkate alınmaktadır: – Marka tescili ve kullanımının süresi – Yurtiçi ve Yurtdışı tescilleri – Markanın üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetlerin piyasadaki yaygınlığı Pazar payı ve yıllık satış miktarı – Markaya ilişkin promosyon çalışmaları – Markanın gazete, dergi, televizyon vb. gibi medya yayın organları aracılığıyla yapılmış olan yayınları, fuarlardaki teşhirleri – Markanın tanınmışlığını gösteren mahkeme tutanağı, halen devam etmekte olan haksız rekabet davaları ve itiraz sayıları – Markanın ayıt edici özelliği – Markanın tanınmışlığına dair yapılan kamuoyu araştırmaları – Marka sahibi olan firmaya ait özellikler – Marka üzerinde kullanılan mal veya hizmetlerin belirli bir kaliteye veya statüye işaret edip etmediği – Marka üzerinde kullanılan mal veya hizmetlere veya marka sahibi olan firmaya ait alınan belgeler ve ödüller – Markaya konu olan ürün veya hizmetlerin dağıtım kanaları, ithalat ve ihracat olanakları – Satışa konu olan bir markanın parasal değeri – Markanın tescil edilen mal veya hizmet kapsamının genişliği – Markaya benzer başvuruların yoğunluğu, markanın piyasada üçüncü şahıslar tarafından kullanıp kullanılmadığı – Markanın üzerinde kullanılan mal veya hizmetlerinin veya potansiyel ve fiili kullanıcılarının kalitesinin nitelikleri itibari ile marka sahibine zarar verilip verilmediği
Tescilli bir markanın, aynısının veya benzerlerinin, marka sahibinin izni olmaksızın bir başkası tarafından kullanılması halinde, marka hakkına tecavüzü söz konusu olmaktadır. Marka tecavüzü halinde, tescilli marka sahibi, markasına vaki tecavüzün önlenmesini, sona erdirilmesini isteyebileceği gibi, tecavüzden doğan zararının tazmini için maddi ve manevi tazminat talebinde de bulunabilmektedir. Tazminat talebi ile ilgili olarak, tescilli hakkı tecavüze uğrayan kimse, yalnız fiili zararını değil ve fakat tecavüz sebebiyle yoksun kaldığı kazancını da talep edebilir. Yoksun kalınan kazancın hesabında 3 farklı usul öngörülmüş olup bunlar, – Tecavüz edenin haksız rekabeti olmasaydı, tescilli hak sahibinin, tescilli markasını kullanması ile elde edilebileceği muhtemel gelir, – Tecavüz edenin, tescilli markayı haksız kullanmakla elde ettiği kazanç, – Tecavüz edenin, tescilli markayı, hak sahibi ile yapılacak bir lisans anlaşması ile hukuka uygun şekilde kullanmış olması halinde ödemesi gereken lisans bedeli örneksemesi Bunun yanı sıra, tescilli marka sahibinin, tecavüz eden kullanımın durdurulması için ihtiyati tedbir talebinde bulunabilmesi de mümkündür. Öte yandan, markaya tecavüz hali ayrıca 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 30. maddesi uyarınca SUÇ olarak da düzenlenmiş olup buna göre “ (1) Başkasına ait marka hakkına iktibas veya iltibas suretiyle tecavüz ederek mal üreten veya hizmet sunan, satışa arz eden veya satan, ithal ya da ihraç eden, ticari amaçla satın alan, bulunduran, nakleden veya depolayan kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. (2) Marka koruması olduğunu belirten işareti mal veya ambalaj üzerinden yetkisi olmadan kaldıran kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. (3) Yetkisi olmadığı hâlde başkasına ait marka hakkı üzerinde devretmek, lisans veya rehin vermek suretiyle tasarrufta bulunan kişi iki yıldan dört yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. (4) Bu maddede yer alan suçların bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde ayrıca bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
Evet. TPE nezdinde tescilli bir markayı taşıyan taklit ürünlerin, yurt dışından Türkiye’ye girişini, Gümrükler Genel Müdürlüğü nezdinde yapılacak bir başvuru ile durdurmak mümkün olabilmektedir.
Kural olarak, tescilli bir markanın, marka sahibinin izni olmaksızın bir başkası tarafından kullanılması mümkün değildir. Bununla birlikte, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu, çok sınırlı bazı hallerde ve ticari ve sınai alanda geçerli olan dürüstlük kurallarına uygun olması koşuluyla, tescilli markanın, marka sahibi dışında bir kimse tarafından kullanılması için, marka sahibinin iznine gerek olmayacağını da düzenlemiş bulunmaktadır. Ancak bu halde dahi, markayı kullanan üçüncü kişinin, hiçbir şekilde, markanın sahibi olduğu veya marka sahibi ile herhangi bir şekilde ilişkili olduğu yönünde bir izlenim yaratmaması ve tescilli markayı ancak gerektiği ölçüde, örneğin kendi mal ve hizmetinin niteliğini bildirmek amacıyla, kullanmalıdır.
Türk Marka Hukuku çerçevesinde, markaların tescil edilmesi için kullanım zorunluluğu bulunmamaktadır. Ancak bu durum, bir marka tescil edildikten sonra kullanılmasına hiç gerek olmadığı anlamına gelmemektedir. Tescil edildiği halde, sahibi tarafından hiç kullanılmamış veya kısa bir süre kullanılmış ancak daha sonra kullanımına son verilmiş olan bir markanın, bu markayı gerçekten tescil ettirerek kullanmak isteyen işletmelerin menfaatlerini zedelememesi için, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanun’da, marka sahibine, markasını kullanması için 5 yıllık bir süre tanımıştır. Buna göre; markanın tescil tarihinden itibaren beş yıl içinde kullanılmaması veya kullanıma beş yıl ara verilmesi durumunda; üçüncü kişilerin, tescilli marka aleyhine “kullanmama sebebiyle” iptal davası açabilmesi öngörülmüştür. Ancak bu halde dahi, kullanım için öngörülen 5 yıllık sürenin sonunda, marka otomatik olarak kendiliğinden hükümden düşmemekte ve fakat markanın iptaline hukuki menfaati olan 3. kişiler tarafından açılacak bir iptal davasının sonucuna göre iptal edilmektedir. Marka sahibinin, dava açılmasından önceki 3 ay içindeki kullanımı da dikkate alınmamaktadır.
Türk Marka Hukuku çerçevesinde, tescilli bir marka, marka kapsamında yer alan mal ve hizmetlerle ilişkili olarak ve ciddi bir şekilde kullanılmalıdır. Kullanımın ciddi olup olmadığı, her somut olayın özelliklerine göre değişmektedir. Bunun yanı sıra, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu, aşağıdaki hallerde de tescilli markanın kullanılmış sayılacağını iletmiştir: a) Tescilli markanın ayırt edici karakterini değiştirmeden markanın farklı unsurlarla kullanılması, b) Markanın yalnız ihracat amacıyla mal ya da ambalajlarında kullanılması, c) Markanın, marka sahibinin izni ile kullanılması.
Marka sahipleri markalarının üçüncü kişilerin kullanımı için onlara lisans verebilir ve lisansın kaydedilmesi zorunlu değildir. Lisans kaydı olmayan durumlarda dahi markanın kullanıldığı kanıtlandığında marka kullanımı olarak kabul edilir. Ancak, lisansın kaydedilmediği durumlarda, lisans verilen markanın iyi niyetli üçüncü bir şahsa devredilmesi durumunda, yeni marka sahibine karşı hak iddia edilemez.
Marka başvurusu yapıldıktan sonra marka şekli, adı veya koruma talep edilen mal veya hizmetler üzerinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Yalnızca küçük imla hataları ilgili ücret ödenerek düzeltilebilir ve mal veya hizmet listesinde değişiklik TÜRKPATENT’in bir açıklama istemesi durumunda gerçekleştirilebilir. Marka başvuru veya tescil sahip bilgileri ise değişebilir. Marka sahibinin unvanı, nev’i veya adresinin değişmesi durumunda bu değişiklikler ilgili ücretler ödenerek ve gerekli belgeler sunularak Türk Patent nezdinde kaydedilebilir. Diğer bir yandan, marka sahibi markaya başka bir firmaya devrettiğinde veya başka bir firma ile birleştiğinde de yine ilgili ücretler ödenerek ve gerekli belgeler sunularak bu değişiklikler Türk Patent nezdinde kaydedilebilir.
Tescilli bir markanın hükümsüzlüğü aşağıdaki gerekçelerle istenebilir: – Türk Patent ilk incelemesine esas olan mutlak ret sebeplerine aykırılık – Üçüncü kişiler tarafından yapılan itirazlara dayanak teşkil eden, öncelikli hak sahipliği vb. nısbi ret sebeplerinin varlığı – Markanın, tescilden itibaren 5 yıl içerisinde hiç kullanılmamış olması veya kullanıma 5 yıl süre boyunca ara verilmiş olması, – Markanın, marka sahibinin davranışları sebebiyle ve hiçbir önlem alınmamış olduğundan, mal ve hizmetler için yaygın kullanılan bir isim haline gelmiş olması, – Markanın, yetkili kıldığı kişi tarafından kullanım sonucunda, tescil kapsamında yer alan mal ve/veya hizmetler için mal ve hizmetlerin niteliği, kalitesi, üretim yeri ve coğrafi kaynağı konusunda halk nezdinde karıştırılma ihtimali yaratması
Tescilli bir markanın hükümsüzlüğü, tescil kapsamında yer alan mal ve/veya hizmetlerin tamamı için olabileceği gibi bu mal ve/veya hizmetlerin bir kısmı için de talep edilebilmektedir. Ancak tescilli bir markanın kısmi hükümsüzlüğü, yalnızca tescil kapsamında yer alan mal ve/veya hizmetlerin kısmen hükümsüzlüğü ile sınırlı olup markanın, markayı oluşturan unsurlardan (kelime ve şekil gibi) birinin veya birkaçının silinmesi şeklinde kısmen hükümsüz kılınması mümkün değildir.
Hayır. Bir marka aleyhine henüz başvuru aşamasında iken itiraz edilmemiş olması sonradan marka tescil edildikten sonra hükümsüzlük davası açılmasını engellememektedir.
Hükümsüzlük davası için ön görülen süre 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 25/6 maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre “Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötü niyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez.”
Madrid Sistemi başvuru sahiplerine tek bir ofis (WIPO – Dünya Fikri Mülkiyet Ofisi) ve tek bir başvuru ile sisteme taraf toplam 98 ülke ve Avrupa Topluluğunda başvuru yapma olanağı sağlayan bir sistemdir. Uluslararası Tescil Sistemi ile ilgili en büyük yanılgı, bir marka için Dünya Fikri Mülkiyet Ofisi nezdinde yapılan başvuru sonrasında otomatik olarak, başvuru kapsamında belirlenen tüm ülkelerde tescil edilmiş olduğunun düşünülmesidir. Oysa yapılan bu başvuru sonrasında, belirlenen ülke ofisleri, kendi iç mevzuatlarına göre gerekli incelemeyi yaparak, markanın kendi ülkelerinde tescil edilip edilemeyeceğine karar verirler. Dolayısıyla, Uluslararası Tescil Sistemi, otomatik bir tescil sistemi değil ve fakat tek seferde çok sayıda ülkede marka başvurusu yapılması ve sonrasında da markanın tesciline karar verilen ülkelerde tek elden takibini sağlayan bir mekanizmadır.
Madrid Protokolü çerçevesinde bir uluslararası tescil yapabilmek için, öncelikle Türk Patent nezdinde tescilli bir marka olması ya da marka başvurusunda bulunması gerekmektedir. Marka başvurusunda bulunduktan sonra, bu başvuruyu dayanak göstererek, marka henüz tescil edilmemiş olsa bile, Dünya Fikri Mülkiyet Ofisi nezdinde başvuruda bulunarak, Madrid Protokolü’ne taraf olan ülkeler nezdinde tescil talebinde bulunulması mümkündür.
Menşe ofis tarafından başvurunun WIPO’ya (Dünya Fikri Mülkiyet Ofisi) başvuru tarihinden itibaren 2 ay içerisinde gönderilmesi halinde, başvurunun ulusal ofis tarafından alındığı tarihten itibaren başlar, fakat başvuru ulusal ofis tarafından alındığı tarihten itibaren iki aydan daha sonra gönderilir ise başvurunun koruma süresi başvurunun WIPO tarafından alındığı tarihte başlamaktadır.
Buluş; tarım alanı da dâhil olmak üzere sanayi alanındaki teknik bir problemin çözümüne ait bir ürüne ulaşılması veya bir yöntemin geliştirilmesidir. Patent; buluş sahibine, icat ettiği buluşun satışı, pazarlanması, çoğaltılması, korunması ve bir benzerinin üretilmesi gibi alanlarda ayrıcalık getirmesi amacı ile bir devlet kurumu tarafından verilen resmî bir belgedir.
Dünya’da yenilik, tekniğin bilinen durumunun aşılması ve sanayiye uygulanabilir olma unsurlarını sağlayan bir buluş patent olarak sayılır.
Patent koruması için buluşun yeni, tekniğin bilinen durumunu aşma ve sanayiye uygulanabilir olması şartları aranır. Faydalı Model koruması ise, yeni olan ve sanayiye uygulanabilen ve patente konu olan kimyasal maddeler ve yöntemler haricindeki buluşlar için verilir. Faydalı Model’de bir buluşun toplam koruma süresi on (10) yıl olmasına rağmen Patent için bu koruma süresi toplam yirmi (20) yıldır.
Patentli bir buluş; buluş sahibinin haklarını patent ile koruma altına alır ve patent sahibinin izni olmadan patente konu buluşun üretimi, satımı, ithalatı ve ihracatı yapılmasını engeller ve aksi durumların görülmesi halinde üçüncü kişilere cezai yaptırımlar uygulanır.
Patent sahibinin unvanı, nev’i veya adresinin değişmesi durumunda bu değişiklikler ilgili ücretler ödenerek ve gerekli belgeler sunularak Türk Patent nezdinde kaydedilebilir. Diğer bir yandan, patent sahibi patent hakkını başka bir firmaya devrettiğinde veya başka bir firma ile birleştiğinde de yine ilgili ücretler ödenerek ve gerekli belgeler sunularak bu değişiklikler Türk Patent nezdinde kaydedilebilir.
Tasarım, bir ürününün tamamının veya bir parçası veya üzerindeki süslemenin, çizgi, şekil, biçim, renk, doku, malzeme veya esneklik gibi insan duyuları ile algılanan çeşitli unsur veya özelliklerinin oluşturduğu bütündür. Ürün, bilgisayar programları hariç olmak üzere, endüstriyel yolla veya elle üretilen herhangi bir nesnenin yanı sıra birleşik bir ürün veya bu ürünü oluşturan parçaları, ambalaj gibi nesneleri, birden çok nesnenin bir arada algılanan sunumlarını, grafik sembolleri ve tipografik karakterleri ifade edip, bu ürünler arasında bahsi geçen birleşik ürün, sökülüp takılma yoluyla değiştirilebilen veya yenilenebilen parçalardan oluşan üründür. Buna göre tasarım ile asıl korunan, bir ürünün tamamının veya bir parçasının, insan duyuları ile algılanabilen dış görüntüsüdür.
Tasarım, bir ürünün tamamının veya bir parçasının, insan duyuları ile algılanabilen dış görüntüsünü konu almaktadır. Bu işlevi itibariyle, bir ürün veya hizmetin, diğer ürün ve hizmetlerden ayırt edilmesine yarayan markadan tamamen ayrılmaktadır. Ancak 3 boyutlu işaretlerin de marka olarak tescil edilebilmesi mümkün olduğundan, bu noktada, tasarıma konu edilen işaretler ile marka korumasına konu edilen işaretler arasında örtüşen bazı noktalar söz konusu olabilmektedir. Ancak 3 boyutlu bir işaretin, marka korumasına konu edilebilmesi için, her şeyden önce bu işaretin tescil ettirilmek istendiği mal ve/veya hizmetler için ayırt edicilik niteliğini haiz olması gerekmektedir ki; bu da genellikle belli bir zamanın geçmesinden sonra söz konusu olabilmektedir. Oysa bir işaretin tasarım korumasından yararlanabilmesi için, yeni olması gerekmektedir. Tasarım ile patent ve faydalı model hakları da zaman zaman karıştırılabilmektedir. Oysa patent ve faydalı model, teknik bir ilerlemeyi korumakta iken; tasarımlar ile herhangi bir teknik işlev korunmamakta sadece ürünün dış görüntüsü korunmaktadır.
Tasarımın korunması için, bir tasarımın hem YENİ olması ve hem de diğer tasarımlardan AYIRT EDİCİ özelliğinin bulunmasıdır. Bu iki şart, zaman zaman tek bir şart gibi ortaya çıkmaktaysa da esasen birbirlerinden farklı noktaları işaret etmektedirler. Şöyle ki; Tasarımın “YENİ” olması, söz konusu tasarımın aynısının, tescil başvuru tarihi veya rüçhan tarihinden önce, Dünya’nın herhangi bir yerinde kamuya sunulmamış olması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, yenilik kriteri bakımından, mutlak yenilik şartı aranmaktadır.6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu, bir tasarımın yeni olma niteliğini etkilemeyecek bazı haller öngörmüştür. Buna göre; bir tasarım, tescil başvuru tarihi veya rüçhan tarihinden geriye dönük olarak 12 ay içerisinde, tasarımcı veya halefi veya bu kişilerin izni ile üçüncü bir kişi tarafından kamuya sunulmuş veya tasarımcı veya halefleri ile olan ilişkinin suiistimali sonucu kamuya sunulmuşsa ve bu kamuya sunma tasarımın yenilik vasfını etkilememektedir. “AYIRT EDİCİ” nitelik ise, bir tasarımın bilgilenmiş kullanıcıda bıraktığı genel izlenim ile daha önceki tasarımların bilgilenmiş kullanıcı nezdinde bıraktığı genel izlenim arasındaki belirgin fark olarak tanımlanmaktadır. Diğer bir ifade ile bir tasarımın ayırt edici niteliği haiz olup olmadığına ilişkin incelemede, bu tasarımın, piyasada mevcut olan tasarımlardan genel izlenim itibariyle belirgin bir farklılık içerip içermediğine bakılmaktadır. Yapılan bu incelemede, birbiriyle kıyaslanan tasarımların farklılıklarından çok ortak özelliklerinin değerlendirilmesine ağırlık verilmekte ve tasarımcının tasarımı geliştirme açısından ne kadar seçenek özgürlüğüne sahip olduğu göz önüne alınmaktadır. Bir tasarımın korunabilmesi için bu iki şartın her zaman bir arada bulunabilmesi gerekmektedir. Birleşik ürün parçalarına ait tasarımlar bakımından ise tasarımın yeni ve ayırt edici bulunması için iki kriter mevcuttur. Birincisi, bahsi geçen parça birleşik ürüne takıldığında, birleşik ürünün normal kullanımında görünür durumda olmalıdır. İkincisi ise, parçanın görünür durumda olan özellikleri, yenilik ve ayırt edici nitelik şartlarını karşılamalıdır.
Tasarım tescil başvurusu yapılırken; – Tescil başvuru formunda yer alan bilgilerin tam ve eksiksiz olarak doldurulması, – Tasarıma konu görsel anlatımın ayrıntılı bir şekilde yer alması, üç boyutlu tasarımlarda, endüstriyel tasarımın daha iyi anlaşılabilmesi bakımından tasarımı bütün yönleriyle açık ve net bir şekilde yansıtan görünümlerin sunulması – Başvuru konusu tasarımı açıklayan bir tarifname verilmesi – Tescil başvurusu için öngörülen ücretlerin de yatırılarak başvuru ile birlikte TÜRKPATENT’e sunulması gerekmektedir.

Bize Sor!

Sıkça sorulan sorularda bulamadığınız, aklınıza takılan her şeyi bu alan üzerinden bizimle paylaşabilirsiniz.